ÖNE ÇIKANLARÖykü

ASIL ANLATILMAK İSTENEN | Fırat Ürper

Fırat Ürper


Kar yağışlı soğuk bir kış akşamı, dershaneden çıkmış eve gitmek üzere durağa doğru yürüyordum. Sokak lambaları ve araba farları karın şiddetini ifşa ediyor, beyaz örtü rengini asfalta verebilmekle cebelleşiyordu. Sırtımda çantam ve ellerim cebimde, zihnim eve varınca çalışacağım dersleri belirlemekle meşgulken bedenim ise dersin başına erkenden oturabilmenin fedakarlığına hazırlanıyordu. Kara hazırlıksız yakalandığımın kanıtı ince montum, hafif bir titremeyle başlayan üşümelerime engel olamıyordu. Ancak cebimdeki bozuk paraların çıkardığı ses, en fazla durağa kadar üşüyeceğimin teminatıydı. O esnada soğuğa, kara, ayaza karşı kendini güvence altına alanların çoğu zaman vicdan rahatlatmak için söylediği o cümle dökülüverdi dudaklarımdan:

“Allah dışarıda kalanların yardımcısı olsun.”

Gün boyu okulda ve ardından dershanede çözdüğüm onlarca paragraf sorusunun sebep olduğu bir şuurla, bu cümlede asıl anlatılmak istenenin ne olduğuna odaklanma ihtiyacı hissettim. Hafızamda bir tekerlemeyle eşdeğer kıymete sahip olan bu cümlenin üzerine bir müddet düşününce köklerinde kadim bir trajedinin olabileceğine kanaat getirdim. Yapmaktan büyük keyif aldığım, sıcak bir odanın penceresinden yağan karı seyredip buğulu camlara şekiller çizmenin ve pencere mermerine düşen karı, top top yapıp sobanın üzerine koyarak su damlalarının zıplaya zıplaya buharlaştığını izlemenin ahmaklık olduğunu düşündüm. Sonrasında kötü bir insan olmadığımın çabası içerinde buldum kendimi. Derken yolun karşısında, varmaya çalıştığım durağın hemen yanında bir kadını gördüm. 40-50 yaşlarında, üstü başı dağınık, eski ve mevsime çok aykırıydı. Vitrininde “Hoşgeldin 2006!” yazan bir giyim mağazasının girişinde, beton zemine oturmuş, yanından geçen insanlara bir şeyler söylüyordu. Bulunduğum mesafeden sesini ve yüzünü seçemiyordum ama vücut dili çaresizliğin en net halini sergiliyordu. Kar yağışı, yüzümü acıtacak hızda yağışını sürdürüyor, kadıncağıza yaklaştıkça kederleniyordum. Gerçekten zor durumdaydı kadın, ellerini açmış dileniyordu, üstelik bu soğukta. Üzülmüştüm, sonrasında öfkeye evrildi hüznüm ve derken bir suçlu aramaya. Aklıma ilk gelen şey, sloganvari sosyo-ekonomik tespitimlerim eşliğinde neoliberalizme küfür etmekti. Öfkem yatışınca bu kez durumu biraz da şehir insanının bireyselciliğine yordum. Yaradan’ın nezdinde iyi bir insan olup olmadığımın sınavındaydım sanki. Derken bir anda kadıncağızın yanında buldum kendimi. Göz göze geldik önce. Tek bir kelime bile söylemesine fırsat vermeden elimi cebime atıp ikimizi de şaşırtan miktardaki parayı avuçlarına bıraktım. Başını hafifçe sallayarak memnuniyetini dile getirdi. Ben de aynı şekilde karşılık verdim. Sonra huzurla durağa doğru yönelirken bineceğim otobüsün geldiğini fark ettim. İşte, sınavımı geçmiş, Yaradan beni şimdiden ödüllendirmişti. Böylece bu soğukta daha fazla beklemeyecek, camları buğulu otobüsün o sıcak ortamına kendimi hemen teslim edecektim. Ancak bir anda kalbime sert bir ağrı girdi. Vücudum kaskatı kesildi. Hızlı adımlarıma rağmen, cebimdeki bozuk paraların sesini işitemiyordum. Telaşla elimi cebime attım. Sonra avuçlarımda otobüs parasının yarısını bile karşılamayan miktara uzun uzun baktım. Dilenen kadıncağıza karşı fazla cömert davranmıştım. Hemen saatime baktım. Saniye ibresinin o hızlı ilerleyişi, beni 6 ay sonra yapılacak olan sınavın stresine sokmaya yetti. Bu sebeple ne yapacağıma bir an önce karar vermeli, diğer otobüs için 15 dakika daha beklememeli, bu süreyi test çözmeyle değerlendirmeli ve 15 dakika daha üşümemeliydim. Eksik parayla otobüse binip yol boyunca şoförün iç dikiz aynasından ters ters bakarak söylenecek olması ihtimaline, gururum direk çizgiyi çekti. Bana daha makul gelen bir diğer seçenek üzerinde karar kıldım. Çok değil, birkaç saniye önce yoğun bir merhamet duygusuyla yardımda bulunduğum kadıncağızdan yol paramı tamamlayacak miktarı isteyecektim. Fazla para verdiğimi bildiğinden muhakkak bir anlayış gösterecekti. Yanına gittim ve göz göze geldik yine. Ayaküstü durumu izah etmeye başladım hemen. Mağdur mahçup hallerim, kadının (kadıncağız değil artık) yüzündeki ifadeler karşında çok sönük kalıyordu. Ayrıca sesimi bastırmak için bana dualar ediyor ve benden yine para istiyordu. Hangimizin daha zor durumda olduğunun savaşını kaybetmemek için canla başla mücadele ediyordum. Sesimi yükselterek beni dinlemesini sağlamaya çalıştım. O sırada durakta bulunan kalabalığın, yaşananlara dikkat kesildiğini anladım ve o yana baktım. Bunu fırsat bilen kadın beni ilk kez görüyormuş gibi davranmaya ve neredeyse ağlayarak yalvarmaya başladı. Bineceğim otobüsün gittiğini ve buğulu camlara rağmen boş koltukları görünce odağım tamamen dağıldı ve yenilgiyi kabullendim. Hem kadını susturmak hem de durakta bekleyenlerin rahatsız edici bakışlarından kurtulmak için istemsizce elimi cebime attım. Kalan tüm parayı olduğu gibi kadına verdim. Artık hiç param kalmadığından 15 dakika sonra gelecek olan otobüsü beklemenin de bir anlamı kalmamıştı. Böylece “Allah dışarıda kalanların yardımcısı olsun.” duasında asıl anlatılmak istenenin ne olduğunu o soğukta 6 kilometre yol yürürken yaşayarak anladım.