23 Aralık 2024
Deneme

ENKAZ ALTINDAN MEKTUP | Yahya Cengiz

Uykuya seriyorum bedenimi.
Gözümün perdesi kararmaya başlayınca tanrı dolmaya başlıyor bedenime. Ayak parlaklarımdan saçlarımın teline kadar tanrıyı hissediyorum.

Kaskatı kesiliyor vücudum. Üzerime bir ağırlık çöküyor lakin, tüylerimi diken diken eden korku değil.
Flora, ey tanrının güzel kızı.
Baharın ve çiçeklerin tanrıçası hoşgeldin.
Ölmedim biliyorum fakat neden cenneti yaşatıyorsun bana. Beni kendinden azat eyle cennetin güzel yüzü.
Gökkuşağının düştüğü hazine, beni gözlerinin kabir azabından mahrum eyle.
Gelmeyeceğim sana beni affeyle.

Uyanıyorum.

Gözlerim gördüklerimin yorğunluğunda. İçimde tarif edeneyecgim bir sıkıntı, göz kapaklarım ağır, bedenim yorgun.

Yattığım yerden doğruluyorum. Gözüm masanın üzerinde duran tütüne ilişiyor lâkin ben sigara içmem ki, yalnız olmadığımı anlıyorum.
Tütünü avuçlarıma doldurup sarıyorum. İçime çektiğim ilk nefeste boğazımı yaksada dudağıma bıraktığı acı tat hoşuma gidiyor.

Kalkıyorum yataktan. Zifiri dolmuş geceye. Gecenin karanlığını sigaramın koru aydınlatıyor. Duvara asılı çatlak aynada kendime bakıyorum ve beynimin yarısı görünüyor, gözlerim yaşlı lakin düşmeyen yaşlar gözlerimin buğusundaki hayallerimi boğuyor.

Aynada bir gölde, arkamı dönüyorum.
Pencere zevkten yorulmuş kız arkadaşımın kırmızı dudaklarına sigara zehri değiyor.

Boynundan belinin çukuruna kadar uzayan bir gökkusağı, gökyüzünün mavi ışıltılı tabakası

Aether! Bir yunan tanrıçası dağlanmış bedenine.

Yüzünü dön bana varlığı bilincimde meçhuliyete karışmış kadın!

Sigara zehrini içine çektikçe yüzü aydınlanıyor.

Havva bu sen misin?
Tanrım!
Çok güzelsin. Günaha düşmemek elde değil.

Gördüğüm gerçeğin ve hayalin ikilemi arasında takılıp kaldım. Çırpınmak ne fayda batıyorum en karanlığına.

Bi’an farkediyorum,
Oda çok sessiz, şehir çok sessiz, gece çok karanlık.
Sigaramdan kül düşüyor. Henüz yere değmeden yer kayıyor ayaklarımın altından.

Ayışığı zifiriyi yırtarcasına odaya doluşuyor. Duvarda asılı duran fotoğraflar düşüyor.
Ama o en güzel günümdü!
Bütün yaşadıklarım gözlerimin önünde yerle yeksan oluyor.

Çığlıklar, yerin altından uğultular kopuyor.

Gözlerimi açıyorum. Evimin tavanı bedenimi zorluyor, nefes almakta zorluk çekiyorum.

Ne oldu?

Uyanacak mıyım, hiç uyumadım mı?
Gerçeklik algımı yitiriyorum.

Son hatırladığım, kız arkadaşımın kaçıp kendini kurtarmak yerine giyinmeye çalışmasıydı.

Ah sevgilim, çıplak bedenindeki gökkuşağını görmez ahlak muhafızları.
Hâlbuki kaldırım taşlarıyla döşenmiş şehrime renk katan bedeninde ki açan çiçeklerdi.
Lâkin,
Dışarı öyle çıksaydın ayıplanacak mıydın?
Bu yüzden öldün mü peki.

Gözlerimin yaşı kavrulmuş tenimi ıslatırken sesler duyuyorum. Yan komşumuzun küçük kızı.

Sesleniyorum,

-Korkma, kurtulacaksın.

Oysa neyden kurtulacağını bilmeden..
Yani istismar edilmeyecek, küçük yaşta evlendirilmeyecek veya özgür bir kadın olarak büyümesine izin verilecek miydi?

Köpegim!

Sesleniyorum.
Ses yok.

Kurtuldu mu?
Kurtulmuş muydu?
Aklıma bacakları kesilen, havlıyor diye tüfekle vurulan, aç bırakılan, yuvasız hayvanlar geliyor.

Ve bir canı almanın bedeli sadece para cezası!
Aklımı kaybediyorum sanırım. Deprem beynimde mi koptu. Iyiyce her şey dağıldı. Ruhum ayak parmaklarımdan çekilerek bedenimin tam ortasına oturdu.

Bir ses. Hayır, birden fazla kadının sesi.

Yardım edin!

Pınar, Aleyna, Emine…

-Korkmayın yardım geliyor diye haykırmak istiyorum.
Lâkin biliyorum, sevgiden katiller doğacak.

Sevgi mi?

Seni seviyorum sevgilim..

Saçlarının uçlarına güneş doğmuş, savrulsun diyorum bedenim saçlarının seher yelinde.

Seven kıyabilir mi?

Sevgilim peki ya sen? Çıplak bedenini örten giysilerin mi, bizi bu kalıba sokan insanların beş kuruş etmeyen yargıları mı mezar oldu sana.

Susuyorum..

Çığlıklar patlıyor beynimde lakin yardım gelecek diyemiyorum.

Gelmeyecek çünkü..

Enkaz kalkar ama yine ölen çocuklar, hayvanlar ve kadınlar olur.

Kolumda ki Kadıköy sahafçılarından aldığım nanbızla çalışan saate bakıyorum. Saati aldığımda saat gece yarısını gösteriyordu. Sahibi bir geceyarısı mi ölmüştü. Ara ara bunu düşünüyorum.

Saat geceyarısı..

Nabzım mı yavaş atıyor, zaman mi ağır akıyor.

Ayaklarımı hissetmiyorum. Halbuki hayallerime koşar adım giden biriydim.
Hayallerim..

Enkaz hafiflemezken sesler kesiliyor. Sanırım vazgeçtiler veya cesaretleri yok.
Öyle ya,

Ah Kadir!

Bu deprem kafamdakileri ya darmadağın etti ya da iyiyce yerine oturttu.

Bu deprem ne Van, ne Elazığ Ne İstanbul Ne de İzmir depremi. Bu deprem insanlığımızın depremi. Yıkılan şehirler değil. Yıkılan geleceğimiz, varlığımız, çiçeklerle bedeni bezenmiş cennetimiz.

Çiçeklerin göğün ardına uzanmasına izin vermezsek, kadınlar, çocuklar, hayvanlar ölmeye devam edecek.

Nefesim kesiliyor.

Saat durdu!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir