23 Aralık 2024
İncelemeÖNE ÇIKANLARSinema

SEYYİTHAN FİLMİ ÜZERİNE | Fırat Yıldız

Yılmaz Güney’in başrolünde olduğu, hem senaryosunu yazdığı hem de yönetmenliğini yaptığı Seyyit Han “Toprağın Gelini” filmi, dram ve western türünde olan bir yapımdır. Film, 1968 yılında Adana’nın Çukurova düzlüklerinde çekilmiştir. Romancı – Yazar Kemal Tahir’in jüri başkanı olduğu 1. Adana Altın Koza Festivali’nde (1969) yarışan, Seyit Han filmi, festivalden birçok ödülle dönmüştür. En Başarılı Üçüncü Filmi ödülü, En Başarılı Erkek Oyuncu ödülünü Yılmaz Güney, En Başarılı Görüntü Yönetmeni ödülünü Gani Turanlı, En Başarılı Özgün Müzik Yapımcısı ödülünü de Nedim Otyan kazanmıştır.

Seyyit Han filmi farklı ve ilgi çekici bir sinema denemesi olarak Yılmaz Güney filmografisinde yer alır. Yılmaz Güney’in en iyi filmlerinden olan Yol, Umut, Sürü gibi filmlerinden biri olacakken neden sekteye uğramıştır? (Diğer filmleri gibi olmasa da yine de filmin özel ve kendine özgü bir yeri vardır.) 1968 döneminin sansür koşullarını düşündüğümüzde, acaba istediği filmi gerçekleştirebilmiş midir? Onat Kutlar, Yeni Sinema Dergisi’nin 1968 tarihli 24. sayısında Seyyit Han filmine dair yazısında sansüre ve filmin gösterimine dair şunları yazmıştır; “Seyyit Han, sanatçısının, sonradan filmin başına gelecekleri kestirerek ister istemez başvurduğu otosansürden budanmış olarak çıkıp resmi sansüre gittiğinde gene bin türlü belalarla karşılaşmış, iki kez geri çevrilmiş, böylece tamamlanalı bir yılı geçtiği halde halk önüne çıkmamıştır.” Sadece sansür, filmin dramaturjisine etki etmiştir demek, filmin doğal akışını göz ardı etmek anlamına gelir. Filmin konusu düz bir anlatım üzerinden ilerler, olağan ve doğal olayların seyri bir müddet sonra mekanikleşir. İster istemez bu mekanik aksaklık filmi durgunlaştırmıştır. Filmin ruhu ise aksaklıklardan fazla etkilenmemiştir. Çünkü filmin ruhu, güçlü bir karakter profili olan Seyyit Han üzerine kurulmuştur. Sade, yalın ve abartısız sinematografinin etkisiyle özel bir film olarak kategorisinde yerini almıştır.

Filmin konusuna gelirsek; Seyyit Han (Yılmaz Güney), yakın arkadaşı Mürşit’in (Nihat Ziyalan) kız kardeşi Keje’ye (Nebahat Çehre) aşık olur. Mürşit’e bu durumu açıklar. Mürşit ise Seyyit Han’a düşmanlarının olduğunu, düşmanı olan birine kız kardeşini veremeyeceğini söyler. Seyyit Han, düşmanlarıyla savaşacağını ancak bu süre zarfında Keje ile sözlenmek istediğini iletir. Mürşit kabul eder, eğer düşmanlarını yenerse Keje’yi ona vereceği sözünü tutar. Seyyit Han, yedi yıl boyunca düşmanlarıyla savaşır, mapuslarda yatar, köyüne bir müddet dönemez. Seyyit Han’ın vurulup öldüğü söylentisi yayılır. Keje, Seyyit Han’ın ölüm haberini aldıktan sonra kendisini kuyuya atar ancak ölümden kurtulur. Mürşit’in kız kardeşi Keje’yi, bölgenin zengin beylerinden Haydar Bey (Hayati Hamzaoğlu) kendisine ‘ister’. Mürşit, Keje’yi Haydar Bey’e ‘verir’. Evlilik hazırlıklarına başlanılır.

Tam o esnada Seyyit Han köye geri gelir. Bir türbede yaşayan arkadaşı Hidayet Emmi’den (Ahmet Danyal Topatan) Keje’nin Haydar Bey’le evleneceğini öğrenir. Mürşit ile konuşur, Keje ile sözlü olduğunu ve düşmanlarını yendiği için evlenme sözünü hatırlatır. Mürşit ise birkaç yıl önce ölüm haberini aldığını, geç kaldığını ve kız kardeşi Keje’nin Haydar Bey ile evleneceğini söyler. Seyyit Han, Keje ile konuşmak ister. Keje ise abisinin sözünden dönemez, istemeye istemeye Haydar Bey’e varır. Haydar Bey, Seyyit Han’ın köye gelişinden memnun olmaz. Bu hoşnutsuzluklarla düğün hazırlıklarını sürdürür. Düğün gerçekleştirilir. ‘Gerdek gecesi’nde Keje, yüreğinin Seyyit Han’a ait olduğunu ve sevdiğini söyler. Haydar Bey, Keje’nin bu sözlerinden sonra ‘gururuna’ yediremez, durumu kabullenemez. Bey olarak aşağılandığını düşünür. Hem Keje’ye hem de Seyyit Han’a oyun oynar. Keje’yi gelinliğiyle beraber toprağa gömer, başı toprak üstünde kalacak şekilde bir sepet ile gizler. Seyyit Han’ı nişancı düellosuna davet eder. Sepetteki papatyayı vurursa, Keje’ye kavuşacağını ve aradan çekileceğini söyler. Seyyit Han, sepetteki papatyayı vurur, Keje oracıkta hayatını kaybeder. Haydar Bey, Keje’ye ‘sahip olduğunu’ söyleyip hızlıca oradan uzaklaşır. Seyyit Han, sepette Keje’nin olduğunu öğrenince dünyası başına yıkılır. Keje’nin mezarını papatyalarla süsler. İntikam için Haydar Bey’in konağına doğru ilerler.

Tam bir western mekanı olmasa da (devasa kayalıklar, kaktüsler, çöl, rüzgarda savrulan çalılıklar vs…) Çukurova düzlüklerinde kurgusal bir mekan üretilmiştir. Bu kurgusal mekanda sinematografik atmosfer; mevsim seçimi (kış), kuru ağaçlar ve çalılıklar, sürekli bulutlu havanın olması, alabildiğince uzun düzlükler, çeltik tarlaları, küçük dereler, göletler, gün doğumu ve gün batımı gibi unsurlarla güçlendirilmeye çalışılmıştır. Yapı olarak westernvari bir inşaya girmeyen, köyün geleneksel yapılarını da bulunduran Güney, sadece filmin ilk sahnelerinde köy meyhanesini yeniden mekan yapısı olarak inşa etmiştir. Görüntü anlayışında ise westernvari bir tutum sergileyerek, biçimsel bir inşa yoluna gitmiştir.

Filmin açılışı sahnesi tıpkı western filmlerindeki gibi genel çekim ölçeğinde, birbiri ardına gelen uzun planlarla devam eder. Uzak düzlüklerden at sırtında Seyyithan’ı görürüz, yavaş yavaş köye doğru yaklaşır. Orta çekim ölçeğinde ise, Seyyit Han; atıyla, sırtındaki tüfeği, belindeki tabancası, kalpağı, kara paltosu ve deri çizmesiyle tam bir kovboy edasındadır.

Seyyit Han, köy ve çevresi tarafından yiğit, cesur, gözüpek biri olarak bilinir. Halk tarafından sevilen, cesur olmasıyla ünlenen Seyyit Han, tüm düşmanlarını yenmiş ve hepsini tek başına dize getirmiştir. Köye yorgun bir savaşçı olarak geri dönmüştür. Namlusunu sadece düşmanlarına uzatan, karıncayı bile incitmeyen, mertçe savaşan, dostlarının yanında olan biridir. Haydar Bey’in ona oyun kurduğu nişancı düellosunda serçeyi vurmasını söyler. Seyyit Han ise serçeyi vurmak istemez, Haydar Bey birçok adamı öldürdüğünü söyleyince, cevabını verir; ” Bir adam ki benim canıma kastı vardır, bir adam ki benim ekmeğimde gözü vardır, bir adam ki benim namusuma bakar, ben kıyarım onun canına. Oysa o küçük bir serçedir, kendine kuru bir dal arar.” Söyledikleriyle duruşunu ve tavrını ortaya koyar. Seyyit Han, tıpkı efsane aşıklardan Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin gibi bir bedel ödemiştir; Mecnun aşkı için çölleri aşmış, Ferhat dağları delmiş, Seyyit Han ise tüm düşmanlarını öldürmüş ve tek başına hepsini dize getirmiştir. Sırf Seyyit Han ile Keje olabilmek için yapmıştır bunları…

Filmin 34. dakikasında, düğün alayı geçerken, Seyyit Han bir göletin içindeki adacıkta tek başınadır. Uzaktan uzağa düğün alayını izler, iç çeker, hüzünlenir. Öfkesini içine atar. Sahnenin dramatik etkisini artırmak için arka fonda ağıt yakılır. Seyyit Han’ın bakışı dolaşır, yakılan ağıtla beraber. Bakışının seyrine göre o anda metaforik dört sahne art arda gelir. Birinci sahne, ağaç dallarına sarılı bezler, ikinci sahne kurbağalar, üçüncü sahne de papatya, (daha sonra Seyyit Han göğe doğru bakar) dördüncü sahnede ise birbiri ardında uçan iki kuşu görürüz. İlk sahnedeki ağaç dallarına sarılı bezler, kuru dala sarılan bez, yani çaput bağlama ile kişinin dileğinin gerçekleşeceğine inanılır. Seyyit Han’ın dileği ise Keje’yle evlenmektir. Ya filmsel bir mazi, ya da dilek ağacının kadere karşı koyamayacağı durumu açıklanmıştır bize. İkinci sahnedeki kurbağalarda ise yavru kurbağa anne kurbağaya sıkı sıkıya sarılıdır, kavuşmayı yuva kurma özlemini hatırlatır. Üçüncü sahnedeki papatya ise Keje’yi sembolize eder. Dördüncü sahnede gökyüzünde peşi sıra uçan iki kuş ise birlikteliği ve yek vücut olma halini anlatır. Sahneler arasındaki kurgu geçişleri, filmin anlamını ve Seyyit Han’ın o anki ruh halini metaforik unsurlarla izleyiciye aktarmayı başarır. Güney, o zamanlar kendi sinemasında da eşine pek rastlanmayan metaforik göndermeleri başarılı şekilde işlemiştir.

Seyyit Han filmi, klasik bir yeşilçam draması ya da klasik bir western filmi değildir. Farklı, ilgi çekici, sade bir dili, güçlü bir karakter profili ve eşsiz bir sinematografiyle bütünleşmiş bir sinema denemesidir. Bu sinema denemesi “Çirkin Kral” mitosunun yıkılışını da hızlandırmıştır. İleriki dönemlerde ortaya çıkan gerçekçi, toplumcu Yılmaz Güney Sineması’nın ortaya çıkmasını sağlayan bir filmdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir