22 Aralık 2024
SON YAZILARSöyleşi

ECE AYHAN FÜRUZAN’LA SÖYLEŞİYOR

Çağdaş Türkiye edebiyatının pek çok önemli esere imza atmış kıymetli ve biricik kalemi Füruzan*, 11 Şubat 2024’te 91 yaşında İstanbul’da pek çok tılsımlı sözcüğü ardında bırakarak bu dünyaya veda etti. Füruzan’ın ve Ece Ayhan’ın anısına saygıyla, 1971 yılında yapılan, Ece Ayhan’ın sorduğu Füruzan’ın yanıtladığı bu keyifli söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz.

Ece Ayhan: Yıl 1971. Kalabalıklar karşısına çıktı “Parasız Yatılı”. Böylece bir yazarsın artık Füruzan. Bakalım şimdi ne yapacaksın?

Füruzan: Ne yapacağım, aralıksız çalışıyorum, yazıyorum… Bir de havuzlarda çalışanların eline geçse diye düşünüyorum Parasız Yatılı. Yer minderleriyle çevrili odalara girse… Aşağılarda gaz lambalarının şişelerini bezle siliyorlardır. Bayram günlerini çok severler. Ben şimdi daha a seviyorum. Her yanı ikinci mevki olan vapurlarda kızararak gülümseyen gencecik gelinlerin bayram konukluklarını, artık yanlarına oturduğumda tedirgin olmayacaklar.

Ece Ayhan: Elbette, hayatın orta ikisinden ayrılan insanlar, çok sevecekler Parasız Yatılı’yı. İstanbul’da ve bütün kentlerde bunun bir anlamı, bir nedeni olmalıdır.

Füruzan: Parasız Yatılı, almayı değil vermeyi içeriyor. Sofaların loşluklarında, arka bahçelere bakan odalarda çapaklı uykular uyuyan çocuklar var. Bu çocuklara almayı öğretmiyorlar. Her şeyde olduğu gibi, örneğin, parasız yatılılık bir lütuf olarak sunuluyor onlara. Ancak kazananlar yaşayabilir diye. Yarışta binlerin arasında yüzde olmak azımsanacak bir şey mi?.. Sanırım seveceklerdir Parasız Yatılı’yı, sınavlara girenler ve dönenler. Dönemin, yarıda kalmanın, ayrılmanın onurunu yenileyeceklerdir…
Bayram yerleri ellerinden tutulup götürülmeyen çocuklarla dolu. Yaşları ne olursa olsun kendileri giderler. Bir türlü bitmez üşütmelerinin sümüklerini yalayarak. Ne güzeldirler. Baloncular da bayram yerlerinin gediklileri. Apartmanların bile girişinde kunduralarını çıkaranlar. Çeşitli işlerde çalışanlar. Yani “her işi yaparız” diyenler. Türkiye’nin hemen bütün kentlerindeki görünüşler bunlar… çünkü biz kazanamadık. Birinci sınıfta, hangi mesleği seçeceksiniz konulu ödevde doktor, mühendis, subay, tayyareci diye yazmıştık. Biz kazanamadık. Şimdi kazanmayı da öğreniyorlar becerikli ve sabırlı eller.

Ece Ayhan: “Kitle partisi şairler”den olmayışın önemlidir.

Füruzan: Bir açıklama getiriyorsun bana. Sınıfına sırtını dönmek kimin haddine?

Ece Ayhan: Parasız Yatılı’da altını çizdiğim bir olgu: insan kendi sınıfındakilerle el ele.

Füruzan: Kimi uzun işler için akraba ziyaretine gidilir, İzmit’ten biraz öte bir yerlere işte. Anadolu ekspresinin en yakın istasyonlarında inen yolcular, onlardır. Böyle, bir yerlere, giderlerken, odalarının pencerelerinde dizili ıtırları, kolay çiçekleri komşularına emanettir. Sularlar, unutmazlar da hiç. Kimi çaresizliğin, kimi yetersiz beslenmenin getirdiği sinir çöküntüleri kavgalara yol açara. Ama bayramlar gelir, barışılır. Kaba kartondan şeker kutularıyla varılır iyi geçime. Yeni kavgalar yeni kenetlenmeler getirir. Boşalmış yağ tenekelerini çiçeklerle bezerler.

Ece Ayhan: İlkokula takunyayla başlayan çocuklar da seni unutmayacaklar Füruzan.

Füruzan: Bu benim için en büyük övünç olur. Bit, sirke muayenelerinin vazgeçilmez erleri, hâlâ arka sıralarda oturuyorlar. İlk kaydolanlardan oldukları numaraları da küçüktür. Hep geç kalmaktan korkarlar. Dişleri ne de çabuk çürür.

Ece Ayhan: On iki bölümlük (hikâyelik) bir filim “Parasız Yatılı.” Parçalar birleşince, örneğin bir kenti, bir çağı, bir konsol aynasını bütünlüyorlar.

Füruzan: Konsol aynası olanlar tabii! Cevizden, oymalı, beş çekmeceli, sarı pirinç çekecekli, kesme cam aynalı. Bir yanlışlıkla aşağı kayarlar. Tutunmasını bilenler hâlâ mobilya yeniliyorlar. Bugünlerde, İtalya’dan, sedir ağacından mobilyalar getiriyorlar… Filim, Yavuz sinemasından beri seyrediliyor. Boyanmamış bir çinko yüzeyle kaplıydı. Hep güçlüyü haklı sanırdık. Bütün filmler öyleydi. Kovboylar yine büyük şapkalar giyiyorlar.

Ece Ayhan: Ama bak, kentliler, yukarılarda yaşayanlar sevmeyebilirler Parasız Yatılı’yı. Sınıf değiştirenler, düz hainler yani. Çocuklarına ve yeni çocuklara cayır cayır ihanet edenler.

Füruzan: Yukarlarda yaşayanlar mı? Ne yapalım sevmesinler. Bu doğruyu korur. İnsan yüreğinin atarlığına basıp, uzun süre, istedikleri kadar ayakta kalamayacaklar. Sınıf değiştirmenin iki yüzlü eğitiminden geçip de Parasız Yatılı’yı sevmek, işte bu olamaz. Çıktıkları kattakiler kadavradır yahu, adamakıllı yozlaşmışlardır. Ama tabii burunlarına estetik ameliyat yaptırıyorlar, ilk aldıkları ücretle, kokuyu duymamak için… “Cihan Güzeli”nin asılı olduğu kahvelerde oturanlar, alanlarda halay çekenler, son nüfus sayımında sayılanlar yeter bize.

Ece Ayhan: Sonra nasıl oluyor bu, bir ölümün yer almadığı hikâye yok gibi Parasız Yatılı’da?

Füruzan: Onlar ilânsız ölülerdir. Önemlidirler. Arkalarında az bir para bile bırakmazlar. Vasıfsız işçilerdir. Ölümleri evin ekmeğini zora sokmuştur. Durmadan anılırlar. Evin kadını “beni bırakıp nereye gitti” diye başsağlığı kabul etmez. Bir yerde işe girmesi gerekir. Çürük kadın değildirler. Ölümler unutulmaz. Üç kuşak öteye kadar anlatılır durur. Çocukların daha küçücükken anlatılacak ölüleri olur.

Ece Ayhan: Biliyorsun, İstanbul bir suyla üçe bölünmüş bir kenttir. Eyüp, Galata, Üsküdar. Parasız Yatılı hangi kesimlerde yaşadı, sen hangi kesimlerde yaşadın?

Füruzan: İç denizde. Hani delikanlı bir padişah insan gücünü zekâya katarak en inanmış işçilerin çektiği kalyonlarını indirmişti ya, Bizans’ın uykusu şaşkınlık olup kalmıştı. İşte orada. Tarihî fırınların kabarık ekmek yaptıkları, yazlığa gidilmeyen yerde. Güzelim kederli kârgir evlerin, odaların olduğu yerde… Parasız Yatılı’nın coğrafyası, atlası çok geniş, bir semte, bir mahalleye sığmıyor. Türkiye’nin bütün kasabalarında, radyolarından eğitim bakanlığının güz öncesi bildirileri dinlenir. Anneler erkek çocuklarına ilk hazırlık olarak, eski paltolardan ceket yaparlar. Bilirsin, erkek ceketi terzi esnafının bile en zor dikişidir. Ama o kadınları kim ve ne yıldırabilir? İntihar bilmezler bile. Beş numara bir gaz lambası yakılır ve çalışılır. Kızlar ise, okumak için, kentlere daha yakın yerlerde doğmuş olmak zorundadırlar. Yoksa o şansları bile yitmiştir. Bilmedikleri dikişlere sıvanırlar sonunda. Şımarmayı zaten bilmezler. Hepsi çok ciddi küçük kadınlardır.

Ece Ayhan: Çağ zalim, biz zalimiz, bir “Parasız Yatılı” değil ama, nasıl oluyor bu?

Füruzan: Zalimlik korkunun kardeşidir. İyi beslenen insanlarda gelişir. Parasız Yatılı’nın bir ilişiği ilgisi yok zulümle elbette, az beslenmiştir.

Ece Ayhan: “Muhaciriz, biçareyiz, ama ne bahtı kareyiz,” kantosunu bilir misin? İlk kanto.

Füruzan: Meşrutiyette de eğleniyormuş İstanbul. Bütün çağlarda eğlenmiştir ya Balkanlardan gelip bunu söylemek acı tabii. İlginçtir: Şanolarda bir acıyı, bir yenilgiyi hızlı bir müzikle eşleştirmek. Aynı dönemin marşları da ilginçtir herhalde. Bir acele kahramanların marşları…

Ece Ayan: Parasız Yatılı kitabında, “Haraç”, “Edirne’nin Köprüleri”, “Su Ustası Miraç”, “Yaz Geldi”, “Parasız Yatılı” hikâyeleri bir bütünü dikebilir.

Füruzan: Parasız Yatılı’da her şey, herkes el ele. Hikâyeler de el ele. Bir bütün oluşturmaları ondan işte.

Ece Ayhan: Bana öyle geliyor ki, okumuşlar kesimi yadırgayacak Parasız Yatılı’yı. Niye tedirgin ettin acaba bu adamları?

Füruzan: Tedirgin olurlar mı dersin? Tedirginlik böler bir şeyi; yenilen iliklemek güçtür. Okumuşluğun bir takım töreleri olacaktır…

Ece Ayhan: Bari biz ölümün arkasından konuşmayalım…

Füruzan: Arka ve arka camilerinin imamları, hocaları yoksuldur. Oysa Şişli camisinin, Kadıköy Osmanağa’nınkiler epey dünyalıklı. Her sınıf kendi şanına şerefine yaraşır törenler düzenler! Evet, biz ölümün arkasından değil, yüzüne karşı konuşalım derim ben de.

Ece Ayhan: Parasız Yatılı’dan sonra, bir tığ değiştirmesi söz konusu mu?

Füruzan: Gerekirse tığ değişir. İşlenecek işin yapısı gereğince. Örneğin, öfkeyi diri delikli ve diretici örmek gibi…

Kaynak: Yeni Edebiyat Dergisi, Mart 1971, 2. Cilt 5. Sayı ve www.pasaj69.org

*FÜRUZAN KİMDİR?

Füruzan, Türkiye edebiyatının pek değerli kalemi, pek çok hikâyenin ve romanın yazarı. 29 Ekim 1932’de, İstanbul’da dünyaya gözlerini açtı. Esas adı Feruze Selçuk (Çerçi)’tur. Karikatürist Turhan Selçuk’la evlendikten (1958) sonra bir süre Füruzan Selçuk imzasını, ayrıca Füruzan Yerdelen imzasını da (1956-58) kullandı. Babasını çok küçük yaşta kaybetti. İlkokulu İstanbul’un muhtelif semtlerinde ve Yalova’da okudu. 1950’li yıllarda tiyatrocu olmaya karar verdi. Bir süre Küçük Sahne’de bulundu. Uzun bir süre resim ile ilgili çalışmalar yaptıktan sonra yönünü ömrünün büyük bir bölümünü kaplayacak olan alana, edebiyata çevirdi. İlk öyküsü Olumsuz Hikâye, 1956’da Seçilmiş Hikâyeler Dergisi’nde yayımlandı. 1956’dan 1958’e dek öykülerini Türk Dili, Yenilik ve Pazar Postası’nda yayımladı. 4 Temmuz 1958’de karikatürist Turhan Selçuk ile evlendi. Boşanma ile sona eren bu evliliğinden kızı Aslı dünyaya geldi. Eserlerinde sadece Füruzan adını kullandı. Parasız Yatılı eseri ile Sait Faik Hikâye Armağanı aldı. Yazarlığının ilk dönemini “gençlik hevesi” olarak tanımlayan Füruzan, asıl eserlerini 1960’lı yıllarda vermeye başladı. 1964-1972 arasında DostYeni Dergi ve Papirüs’te yayınlanan öyküleriyle dikkat çekti. İlk kitabı Parasız Yatılı ile 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanınca adı daha fazla duyulmaya başlandı. Bu ödülü kazanan ilk kadın yazar oldu. Parasız Yatılı’yı Kuşatma (1971) ve Benim Sinemalarım (1973) adlı öykü kitapları izledi. Öykülerinde hayatın ‘talihsiz yollara’ ittiği kadınların, çöküş sürecindeki burjuva ailelerin, yaşam koşullarından bunalan, yurt özlemi yaşayan göçmenlerin, yoksulluk içinde yaşam savaşı veren, tek silahları sevgi olan yalnız kalmış kadınların, çocukların dramlarına sevecen bir bakışla eğildi. Benim Sinemalarım kitabının ardından öyküye 9 yıl ara verdi.1974’te ilk romanı Kırkyedililer ‘i yayımladı. Türkiye tarihine 68’liler diye geçmiş olan, o devrimci kuşağın, 1947 doğumluların hikâyesini anlatan eser, geniş bir kitle tarafından sevildi, 1975’te Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü aldı. 1975 yılında Alman Akademik Değişim Servisi (D.A.A.D.) adlı bir sanatçı programı kapsamında davet edildiği Berlin’de bir yıl kaldı. Bu şehirde Türk işçilerle röportajlar yaptı. Röportajlarını Yeni Konuklar adlı kitabında topladı (1977). Dokuz Çağdaş Türk Öykücüsü (1982) adlı antolojisini ve Türkiye Çocukları (1979) adlı çocuk kitabını da Berlin’de hazırladı. Füruzan, daha sonraki yıllarda da göçmen ve gurbetçi işçi sorunları üzerinde durmuştur. 1988’de yayımlanan, belge niteliğinde bir kitap olan Ev Sahipleri ‘nde Almanya’nın önde gelen aydınları ve konuk işçileriyle (gasterbeiter) konuşmalar yaptı. 1988’de yayımlanan ikinci romanı Berlin’in Nar Çiçeği ‘nde de Almanya’daki göçmenlerin hayatını işledi. Ah Güzel İstanbul öyküsünden uyarlanan aynı isimdeki filmde 1981’de Ömer Kavur ile birlikte senaryo çalışması yaptı. Film, hiçbir filmin birinciliğe değer görülmediği Antalya Film Festivalinde ikincilik ödülü aldı. 1982’de yayımladığı Gecenin Öteki Yüzü kitabında yer alan ve kitapla aynı adı taşıyan öykü, 1986’da TRT tarafından dizi olarak çekildi. Dizi, TRT ve Modern Gazeteciler Kurumu tarafından en iyi dizi olarak seçildi. Bütün çekimlerde sette bulunan Füruzan, bu deneyimden sonra kendisi de yönetmenlik yapmaya karar verdi. 1988-1989’da “Benim Sinemalarım” adlı öyküsünü senaryolaştırarak çevre tasarımcısı Gülsün Karamustafa ile birlikte aynı adla sinema filmi olarak çekti. Film, uluslararası festivallerde büyük ilgi gördü. Yazar, Redife’ye GüzellemeKış Gelmeden ve Sevda Dolu Bir Yaz adlı öykülerini ise oyunlaştırmıştır. “Kış Gelmeden” ve “Sevda Dolu Bir Yaz” Ankara Devlet Tiyatroları tarafından sahnelendi. 1991’de Lodoslar Kenti adlı ilk ve tek şiir kitabını yayımladı. Kariyeri boyunca hiç soyadı kullanmamasını: “Ben o yıllar çok ünlü bir soyadı taşıyordum. Çok ünlü, çok saygıdeğer iki adamın kendi akıllarıyla, emekleriyle ve yetenekleriyle ünlendirdiği saygıdeğer bir soyadıydı. Ben, o ünlenmiş soyadının bana sağlama ihtimali olan kolaylıklarına hiç yanaşmak istemedim. Ben, yazarlığımın sınanmasını öyle bir şekilde tek başıma yapıp bu büyük addan yararlanmamalıydım.” şeklinde açıklar. Bosna Savaşı esnasında Balkanlar’ı kapsayan yolculuğunun izlenimlerini İşte Bizim Rumeli (1994) ve yeni baskısı Balkan Yolcusu (1996) kitaplarında paylaştı. Yapıtları başta Almanca olmak üzere İtalyanca, İngilizce, Fransızca, Boşnakça, Bulgarca, Farsça gibi çeşitli dillere çevrilmiştir. 2006 yılında Ankara Öykü Günleri Onur Ödülü alan yazar, 2008 yılında 27. İstanbul Kitap Fuarı’nın Onur yazarı olarak seçilmiş ve hakkında Füruzan Diye Bir Öykü adlı kitap hazırlanmıştır. Çağdaş Türkiye edebiyatının pek çok önemli esere imza atmış kalemi Füruzan, 11 Şubat 2024’te 91 yaşındayken doğum yeri İstanbul’da hayata gözlerini yumdu.