SİVİL BİR ŞAİR ECE AYHAN | İlhan Berk
Adalara, gemilerin binde bir uğradığı, insan ayağının binde bir bastığı adalara benzer Ece Ayhan. Bir de Ortaçağ kalelerine, şatolarına, o surlar, hendekler, kuleler, mazgallar, asma köprülerle çevrili, nerden ve nasıl gidileceği belli olmayan, bu yüzden de yanına pek yaklaşılmayan ancak karşısında görülen, bakılan Ortaçağ kalelerine, şatolarına. Gerisinde yol iz bırakmamıştır çünkü, görünmek yetmiş gibidir. Hem niçin bıraksın? Kendisi de öyle gelmemiş midir buraya. Kimsenin elini tutmadan, kimseye yaslanmadan, yalnız kendi külünü yaka yaka. Kapısını onun için kolay kolay açmaz. Aslında kapıları ardına kadar açık biridir o: Beşiktaşlı kuşçular, kantocu Peruz’lar, orta ikiden ayrılan çocuklar, mor külhaniler, pantolonları kostat delikanlılar, devlet derslerinde öldürülmüş öğrenciler, kendi kendisinin terzisi kamburlar, zulmun çocuk yurtları, fakir kuşlar, yeniyetmeler en yakın arkadaşları değil midir?
Adasından hiç inmez mi? İner elbet. Üsküdar’sız yapamaz. Daha haramilerin ayak basmadığı Üsküdar’sız. Hem değil midir ki, ordan bir adımda Sirkeci’de, yeni Cumhuriyetinde olabiliyordur, inecektir elbet. Hem madem halk ırmak boylarında toplanmaya başlamış ve deltalarda çoluk çocuk yatıyordur, onlarla merhabalaşmak, hal hatır sormak isteyecektir. Ama Devlet ve Tabiat’a uğramadan dönecektir yine yerine. Şiirin gizli tarihi onu bekliyordur çünkü: lümpenlerin ellerinden düşürmediği, tersinden yazılan bir şiirin. Hep bir ağzıdan söylenen şarkılar yetmiştir. (Divan, Tanzimat, Servet-i Fünun) Hem Cumhuriyet de loncaya yazılmadan şairlikten kesilenler kolu değil midir? Düşmemek için el ele kol kola dolaşmazlar mı? Adasında bunun için bir başına değil midir? Yanına hiç kitap almadan, yalnız kendi türettiği ve yazdığı sözlüklerle yaşamaz mı? Arkasında İstanbul cezaevinden kalma dimi bir yelek, ayağında poturlar ve yanında hiç eksik etmediği beyaz annesi.
Valde Atik’de Eski Şâir Çıkmazı’nda oturur
Saçları bir sözle örülür bir sözle çözülür
Bütün ada adamları gibi tek insanıdır adasının. Göğü, yeri, en iyi okuyan bir yer, gök bilimci. Thales’den sonra güneş tutulmalarının en doğru takvimini onun bulduğu söylenir. Bir sözcük adamı da değil midir? Ondan önce sözcüklerin kokuları, renkleri, biçimleri, aşk işleri bilinmiyordu. Yalnız sözcüklerin mi? Alfabe de onunla yerini almadı mı? U daha önce ortalarda görünmezdi. F de bugün en çok basılan harfimiz değil mi? Sonra P, Z harflerin raflardan kim indirdi? Ya bin yıllık tümceleri yerinden kim etti?
Resimlerde bıyıkları uzundur, hep sorular soruyor gibidir(Yanıtlar geçerliklerini yitirdi! mi diyordur).
Uzun boylu mudur? Değildir. Bir Malta Yahudisi boyundadır ve saçlarını hiç uzatmamıştır. En uzun paltoları o giyer: En uzun arkadaşlıklar için mi? Daha Datça’da küçük bir çocukken en çok sorduğu bir soru:
-Kim benimle arkadaşlık edebilir? Kim?
En yalın yanıtları almıştır:
-İplere dizili çiçekler ve çocuklar!
Tüzüklere çarpışarak büyümüştür, onun için hem usta hem çıraktır, şiirin Eski Tarihinde.
– Bugün adasında bıyık altından en çok gülenimiz odur.
Ey yelesi hiç düşmeyen, koca kurt, seni!
Kül, İlhan Berk
Ada Yayınları, Aralık 1978