ABBAS KİAROSTAMİ’NİN BÜYÜLÜ FOTOĞRAF SERÜVENİ
Abbas Kiarostami (d.1940-ö.2016) uluslarası alanda en çok bilinen İranlı sinema yönetmeni ve senaristtir. 1970 yılından bu yana aralıksız devam eden sinema üretimine 40’dan fazla uzun, kısa ve belgesel film sığdırmış, yönettiği Koker Farrokhzad, Sohrab Shadid Sales, Bahman Beizai ve Parviz Kimiai le beraber İran Yeni Dalga diye adlandırılan furyanın öncülerinden olmuştur. Bu kuşağın sinemacıları siyasi ve felsefi konular üzerine şiirsel diyaloglar ve alegorik öykü anlatımını ortak bir sinema dili ve tekniği olarak benimsemişlerdir.
Kiarostami, Ridlet Scott, Jean Cocteau, Pier Paolo Pasolini, Derek Jarman ve Gulzar’la beraber sanatsal ifadeyi sadece bir ortamla sınırlı tutmayıp şiir, sahne tasarımı, resim ve fotoğraf gibi diğer alanlarda gündelik meşguliyetleri ve kimlikleri kendi anlayışlarına göre kullanma yeteneği gösteren film yönetmenlerinin bir parçasıdır.
Kiarostami aynı zamanda bir şair ve fotoğraf sanatçısıdır. Harward Üniversitesi tarafından iki dilde basılmış olan Walking With The Wind (Rüzgarla Yürümek) adlı şiir kitabı 200’den fazla şiirini içermektedir. 1978 ve 2003 yılları arasında Tahran’da çekmiş olduğu fotoğraf çalışmaları Untitled Photographs (İsimsiz Fotoğraflar) adıyla yayınlanmıştır. Yollar, ağaçlar ve arabasından çektiği fotoğraflarından oluşan sergisi New York PS1 Modern Sanatlar Merkezi’nde gösterilmiştir. MOMA (New York Modern Sanatlar Müzesi) ve PS1’de premiyeri yapılan Abbas Kiarostami: Image Maker sergisi, 2 video yerleştirme ve 33 kısa filmiyle beraber Snow White (Kar Beyazı 1978-2003) ve Roads (Yollar 1978-2003), Yağmur (Rain 2006) ve Ağaçlar ve Kargalar (Trees and Crowes 2006) serilerini içeren fotoğraf çalışmalarından oluşmuştur.
Kiarostami fotoğrafı hiç bir zaman kendisini filmlerine ulaştıran aracı olarak görmemiştir. Fotoğraf onun için bağımsız bir yoldur ancak sinemanın fotoğrafa, fotoğrafın da sinemaya yaklaştığı nokta onun için en ideal olan noktadır. Kendisi bu durumu şöyle anlatır:
“Benim filmlerimde konumlanan doğa, fotoğraflarımda da görülebilir, aslında filmlerimin fotoğrafıma daha yakın olmasını ve hikaye anlatımından daha uzakta olmasını isterim. Her ikisinin farklı mecralar olduğu doğrudur, ancak benim görüşüme göre en ideal durum bu iki mecranın, -fotoğraf ve sinema-, birbirine en yakın olduğu durumdur.”
der ve ekler,
“Tek bir fotoğraf bir filmin sebebi olabilir. Sinemanın başladığı yer işte tam orasıdır, tek bir fotoğraf.”
Kiarostami fotoğrafın başka bil lisanı olduğuna inanır. Onun için kelimelerden de önce görüntü vardır. Zihninde bir olaya dair ne zaman bir düşünceye dalsa aklında bir görüntü belirir. Onun için fotoğraf Susan Sontag’ın dediği gibi bir Memento Mori niteliği taşır. Yani tamamen fanidir ve ölümü aklından çıkarmamaya yarar. Bir fotoğraf çekilir ve bir saniye sonra dahi, herşey değişmiş tüm o biraraya geliş başka bir formda kendisini var etmeye başlamıştır.
Kiarostami’nin fotoğrafları genellikle basit, pastoral ve sakin sahneleri içerir ve izleyicide derin bir ferahlık hissi yaratır; bu, aynı zamanda sinematografik tarzına dair ipuçları da içermektedir.
Tek başına duran bir ağacın dahi sunulmaya değer bir büyülü yanı vardır. Buna derinden inandığı için Kiarostami’nin ebediyen istirahata çekildiği yerde dahi mezar taşında yalnız başına duran bir ağaç işlidir. Köklerini salmıştır, rüzgarlara, mevsimlere direnerek orada durmaktadır.
Kiarostami fotoğrafın enstrümanlarından bahis açar ve şöyle der;
Işık: her şeyin üzerinde en büyük ressam ve fotoğrafçıdır. Yaşamımızın her bir anında farklı bir görüntü, farklı bir resim görürüz” der.
Evinizin güneş alan bir odasını düşünün. Günün her saatinde ışığın yönüne göre, gölgelerin raksına ve açısına göre evinizin ruhunun sürekli değiştiğini farkedeceksiniz. İşte Kiarostami de fotoğrafın en önemli enstrümanlarından birinin tıpkı resim sanatında olduğu gibi ışık olduğunu ve ışığın suretlerinin nesneleri ve doğayı her gün binlerce kez yeniden biçimlendirdiğini hisseder ve hissettirir.
Abbas Kiarostami’nin fotoğraflarından bir demet sizler için derledik.