22 Aralık 2024
İncelemeSinema

‘TAKSİ TAHRAN’ VE CAFER PANAHİ’NİN YOLU | Caner Bingöl

Bilen bilir ki Cafer Panahi İran Yeni Dalgası sinema akımının en güçlü temsilcilerinden biri olarak adından söz ettiren en yetenekli yönetmenlerden biridir. Onu uzun uzadıya bir yazıya sığdırmak meşakatli bir iştir. Ancak İranlı yönetmenin 2010 ve sonrası filmlerini başka bir perspektifle incelemek adına bir kenara ayırmakta bir beis yoktur herhalde.
Taksi Tahran” filmi özelinde anlatmak gerekirse 2010 ve sonrasında Panahi’nin başına gelenler ve sanatını icra edebileceği koşulların olağanüstü zorluğu onu sinemasının dilini baskı, sansür ve zor’u aşmak adına kullanmaya zorladığı için deneysel, yenilikçi bir hüviyet kazanmıştır. Çaresizliklerin öfkeye, öfkenin umuda dönüştüğü gel-git’li bambaşka bir dil daha geliştirmiştir Panahi. 

2009’da İran’da cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası seçimlerde şaibe olduğunu savunan muhalifler protesto gösterileri yapmıştır ve kitlenin üzerine ateş açılması sonucu 70 insan hayatını kaybetmiştir. O protestolarda hayatını kaybeden insanlar anısına düzenlenen bir törene Cafer Panahi de katıldıktan sonra ilk kez tutuklanıp serbest bırakılmıştır. Ancak birkaç ay sonra evinden alınarak tekrar tutuklanan Cafer Penahi, bunu üzerine bir daha serbest bırakılmamış ve 6 yıl hapis cezası ve 20 yıl film çekmeme cezasına çarptırılmıştır. Panahi 2010‘da Cannes Film Festivaline sayılı günler kala ailesi ve avukatıyla görüşebilmek için açlık grevine başladığını duyurmuştur. Panahi’nin hapis cezası ev hapsine çevrilmiş ancak 20 yıl film çekmeme cezası kaldırılmamıştır. İşte böyle koşullarda bir yasağı aşmanın en büyük yolu  onun etrafında dolaşarak yasağı yasaklananla aşmak olmuştur. Panahi’yi Panahi yapan en önemli şeyin sinema olduğunun rejim tarafından en büyük ispatı da bu verilen ceza biçimidir. İşin trajikomik boyutu çektiği filmlerden değil, 20 yıl içinde çekeceği filmlerden dolayı yargılanıp cezalandırılmış olmasındadır.  Bu durum onu durduramamıştır. Ev hapsinde geçirdiği bir günü anlattığı ve bir filmi çekmeden nasıl bir filmi anlatabileceğini daha doğrusu anlatamayacağını ifade ettiği Bu Bir Film Değil / In Film Nist (2011) Cannes’da dünya promiyerini yapabilmek için, bir kekin içine gizlenen bir USB bellekle, İran’dan Fransa’ya kaçırılmış ve festivalde film gösterimini sıradışı bir şekilde gerçekleştirmiştir. Panahi’nin Cannes ve Berlin F.F. gibi önemli festivallerde daima özel bir yeri vardır ve o özel yer artık koltuk boşluğuyla kendisini anlatır. Yurtdışına çıkışı yasaklı olduğu için festivallerde Panahi’nin boş kalan koltuğu gibi bir gerçekliğimiz vardır artık.
Yönetmene Berlin’de Altın Ayı ve FIPRESCI ödüllerini kazandıran Taksi Tahran(2015)Bu Bir Film Değil (2011) ve Perde(2013) ‘den sonra Panahi’nin sineması yasak edildikten sonra yaptığı üçüncü film. Direksiyonu alan yönetmen direksiyonun yanına kamerasını da alıyor ve başlıyor Tahran sokaklarında taksisiyle dolaşmaya. Arabasına binen her müşterinin anlatıları ve yaşadığı diyaloglarla İran’ın panoramasını çiziyor adeta. Nasıl ki Theo Angelopulos’un Sonsuzluk ve Birgün filmindeki otobüs sahnesi kaybettiğimiz, kavuşamadığımız, özlediğimiz ne varsa hepsinin özeti, çektiklerimizin seceresi, anlatamadıklarımızın ifadesi olabilmiştir, bu film de baştan sonra böyle çağrışımlar oluşturur izleyicide.  En azından bende yarattığı etki böyleydi.
Kişisel hikayesini içinde yaşadığı toplumla aynı yerden anlatır, kendini ayrı konumlandırmaz Panahi bu filmde. Etrafında dönen muhabbetlere konuşmacı olarak pek dahli olmadığını görürürüz.
Bir sahnede Panahi bir ses duyar ve taksinin penceresinden sağa sola bakar. Birinin sesini sorgulama esnasında gözü bağlıyken duyduğu seslerden birine benzetmiştir çünkü.
Açlık grevi üzerine yolda denk geldiği avukatıyla arasında geçen diyalogları ve avukatın kucağındaki gül demetinden bir tane alıp “bu sinemaseverler için. çünkü sinemaseverler her zaman güvenebileceğin kişilerdir” diyerek kameranın yanına bırakması da güçlü sembollere sahip anlamlı bir sahnedir. Kamera ile de uğraşıldığı görülür arada bir. İlk sahnede yolcu, araçta dikkatini çeken kameradan bahseder ve kurguyla gerçeklik arasında gidip gelirsiniz. İran’da birilerine anlatılabilecek şeyler ile anlatılamayacak şeyler arasında gidip geldiğiniz yolculuk gibi. Konuşulanlar aslında susulanlardır ya da insanların içinde kıstığı seslerin dışa vurumudur.
İran’da taksiler minibüs gibidir. Tek bir yolcusu olmaz ve yol üzerinden başka yolcular toplanarak yola devam edilir. Filmde de yer yer aynı takside seyahat etmek durumunda kalan farklı statü, meslek ve görüşlere sahip insanların tartışmaları üzerinden İran toplumunun iç tartışmaları hakkında fikir toplayabilirsiniz. Öğretmen, hırsız, korsan cd’ci, radyo sinema tv öğrencisi, batıl inançlı balıklı ikiz yaşlı kadınlar, çiçekli avukat kadın, Panahi’nin okuldan aldığı yeğeni, hastaneye yetişmesi gereken yaralı adam ve eşi…

Her biri Panahi’nin içinde bir cümledir.  80 dakika bir taksinin içinde Panahi’nin de hikayesiyle kesişen hikayeler dinlemeye değerdir.
Öyleyse bağlayın kemerlerinizi, Tahran’da bir yolcuğa çıkıyoruz…

“Biliyorsun ki Cafer izlendiğimizin farkında olalım diye bazen böyle yapıyorlar. Onların taktikleri belli; önce siyasi bir dava oluşturuyorlar. Ve Mossad’ın, CİA’nin, MI5’ın bir ajanı haline geliyorsun. Sonra bir de ahlaksızlık suçu çıkarıyorlar. Ve hayatını hapishaneye çeviriyorlar. Sonunda serbest bırakıldığında dışarıdaki dünya daha büyük bir hapishane haline bürünüyor. En iyi arkadaşlarını en kötü düşmanın yapıyorlar. Demem o ki ya ülkeyi terkedeceksin ya da tekrar hapishaneye dönmek için dua edeceksin. Bana fikrimi soracaksan bunlara aldırma derim. Sen en iyisi bu son söylediklerimi filminden çıkar. Şayet çıkarmazsan ‘anlam giydirmek’ ile suçlanırsın.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir