KOZA CAMBAZI | Fırat Yıldız
ben papatya derdim, sen gül derdin gülerdin.
yanaklarında yuva kurmuş, bir kumru gibi,
uçardın elime, uçardın, irrasyonel susardım.
bulutların üstünde melekler sevişmez Bahri!
yağmurun seri yağışından şemsiyeler patlatan kadın!
sanki gövdesinde kök bulmuşum yüreğinin.
uzun uzun saçlarınla çıktım kısacık gökyüzüne,
gözlerinin denizinde adalar biriktirdim ben!
sevgilim! sen Salome’yi bilir misin?
ben de ilk Haydarpaşa’dan gördüm İstanbul’u!
duvardaki kilimlerde hep hüzünlüdür sülün!
ve en çok da benim zihnimde koşmuştur sürü sürü sülün!
yalnızlığın kırsal akrostişliğine geceyi dikerek.
tüylerinden sarılık geçirdi kardeşim daha dün.
durduğun kabahat maviye birer birer gömdüğüm sülün!
hiç kimsenin, kimsenin, senin; yüzün güz, medetlenme bahar düz!
benim de hayallerim vardı, vardı vardı, hayallerim de vardı!
lejyoner gülüştüğüme bakma, dövüştüğüm vardır Cezayir’de!
sirenlere tekme basacak kadar tirenler bilirim…
iyi bilirim bıyıklarında dengeleştiğim kedileri…
güftesi dudaklarında, tıpkı sesi meleke, ah sıcak ney.
sen, bazen, bana, bir şeyler oluyor, bir şeyler vuruyor.
yüreğimin derin serinliğinde kanatlanıyor, bu çok fena!
galiba bu hoşluğa yüklenecek bir tanımım yok, var da, çok!
bilemedi İkarus, besmelesiz uçtu güneşe, yandı, aslını unutarak!
alegorik teninde aritmetik çizdiğim Picasso!
tablolara, tablalara satır kuşanmış bir aslan.
kılıçla rüzgarı delerek, boş mermiye hoş sapan.
bitirmek için yüzüne tuvaller sürdüğüm şehir!
Beyoğlu’nda bir resim sergisinde öldüğümü düşün!
2010