GİRİŞ CÜMLESİYLE ETKİLEYEN KİTAPLAR
Bazı kitaplar vardır bizi kapılarından içeri girer girmez büyüleyen ve o dünyanın içine anında çekiveren. İlk cümleleriyle okuyucunun o kapıdan içeri girer girmez büyülü bir hisle etrafa bakınmasını sağlayan. İşte o kitaplardan olduğuna inandığımız ve giriş cümleleriyle okuyucuları etkilediğini düşündüğümüz o kitapların ilk cümlelerini sizler için derledik.
İki Şehrin Hikayesi | Charles Dickens
“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, Aydınlık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana – sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece ‘daha’ sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.” (Meram Arvas’ın çevirisiyle)
Yabancı | Albert Camus
“Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum…”
Çavdar Tarlasında Çocuklar | J.D. Salinger
“Anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğumun nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o David Copperfield zırvalıklarını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak istemiyorum. Her şeyden önce, ben bu zımbırtılardan sıkılıyorum. Sonra, onlarla ilgili en ufak bir söz etsem, bizimkilere inmeler iner.”
(Çeviri: Coşkun Yerli)
Dönüşüm | Franz Kafka
“Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.” (Ahmet Cemal’in çevirisiyle)
Muhteşem Gatsby | F.Scott- Fitzgerald
“Toy çağımda bir öğüt vermişti babam, hala küpedir kulağıma. ‘Ne zaman’ demişti, ‘birini tenkide davranacak olsan, hatırdan çıkarma, herkes senin imkanlarında gelmemiştir dünyaya!’” (Çeviri: Can Yücel)
Tol | Murat Uyurkulak
“Devrim vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi. Saraylara merakla bakan sivil çocuklar hatırlıyorum. Geniş caddeler arşınlayan kavruk adamlar, böğürtlen yiyen kara kadınlar, sert laflar gezdiren kuru ağızlar…”
Tanrıya Bakıyorlardı | Zora Neale Hurston
“Ufuktaki gemilerde, her adamın arzuları vardır. Bazıları için umutlar dalgalarla yanaşır. Diğerleri için ise, rüyalar sonsuza kadar ufukta yol alır, gözden hiç kaybolmadan seyredilir…ve onları gözleyenler hiç sıkılıp gözlerini başka tarafa çevirinceye, zaman onları alaylı bir şekilde silinceye kadar, asla kıyıya yanaşmazlar. İnsan hayatı budur işte…” (Çeviri: Ayla Okyavuz Yazal ve Ayşe Şirin Okyavuz Yener)
Sırça Fanus | Sylvia Plath
“Rosenberleri elektrikli sandalyede idam ettikleri yaz; garip, boğucu bir yazdı ve ben New York’ta ne aradığımı bilmiyordum.” (Çeviri: Handan Saraç)
Moby Dick Beyaz Balina | Herman Melville
“Ishmael deyin bana. Birkaç yıl önce -kaç yıl önce olduğu önemli değil paramın azaldığı ya da hiç kalmadığı bir sırada-, karada da beni ayrıca bağlayan bir şey olmadığı için, bir engine açılayım, bu dünyanın denizlerini şöyle bir göreyim dedim. Ben böyleyimdir; böyle bulurum sıkıntıdan kurtulmanın, uyuşan kanıma hız vermenin yolunu.” (Çeviri: Sabahattin Eyuboğlu ve Mina Urgan)
Geveze Yürek/The Tell – Tale Heart | Edgar Allan Poe
DOĞRU! – gergindim – çok çok fazla gergindim ve hâla öyleyim; fakat delirmiş olduğumu söyleyebilir misiniz? Bu hastalık hislerimi keskinleştirdi – yok etmedi – körleştirmedi onları. Hepsinden önce keskin bir duyma hissi başladı. Gökteki ve yerdeki her şeyi duyuyorum. Cehennemdeki bir çok şeyi duyuyorum. Nasıl – olur da – deli olurum? Dinleyin! Ve izleyin nasıl da sağlıklı – nasıl da soğukkanlılıkla anlatacağımı tüm hikâyeyi. (Çeviri: Emrah Özdemir)
Palyaço | Heinrich Böll
“Bonn’a vardığımda hava kararmıştı. Bir yere varışımdan sonra yaptığım hareketler beş yıldır hep aynıydı, otomatikleşmiştim artık. Peron merdivenlerini inip çıkmak, bavulu yere koymak, palto cebinden bilet çıkarmak, bavulu yerden almak, bileti vermek, akşam gazeteleri için bayiye uğramak, istasyondan dışarı çıkıp bir taksiye el etmek. Hemen hemen beş yıldır her sabah bir yere doğru yola çıktım veya bir yere vardım.” (Çeviri: Ahmed Arpad)
Kolera Günlerinde Aşk | Gabriel Garcia Marquez
“Kaçınılmaz bir şeydi: Acıbadem kokusu ona mutsuz aşkların yazgısını anımsatırdı hep. Doktor Juvenal Urbino, yıllardır kendisi için önemini yitirmiş bir olayla ilgilenmek üzere koşup geldiği, hâlâ alaca ışığa gömülü odaya girdiği an ayrımına vardı bunun. Antilli göçmen, harp malulü, çocuk fotoğrafçısı, satrançta en yufka yürekli rakibi, bir altın siyanürüyle belleğin işkencelerinden kurtarmıştı kendini.” (Şadan Karadeniz’in çevirisiyle)
Kendine Ait Bir Oda | Virginia Woolf
“Ama biz senden kadınlar ve kurmaca yazın konusunda konuşmanı istemiştik, bunun insanın kendine ait bir odası olmasıyla ne ilgisi var diyebilirsiniz. Açıklamaya çalışacağım….” (Suğra Öncü’nün çevirisiyle)
Frankenstein | Mary Shelley
“İçine doğan tüm kötü hislere rağmen işlerimi kazasız belasız yoluna koyduğumu duyunca memnun olacağını tahmin ediyorum. Buraya dün geldim ve gelir gelmez de ilk işim, sevgili kardeşimi iyi olduğumdan, girişimimin başarıya ulaşacağına dair inancımın giderek güçlendiğinden haberdar etmek üzere kolları sıvamak oldu.” (Duygu Akın’ın çevirisiyle)
Alice Harikalar Diyarında | Lewis Carrol
“Alice, ırmağın kıyısında, ablasının yanı başında hiçbir şey yapmadan öylece oturmaktan sıkılmaya başlamıştı; ablasının okuduğu kitaba bir iki kez şöyle bir göz attı; ne ki kitapta ne bir resim vardı, ne de konuşma, ‘İçinde resim ve konuşma olmayan bir kitap, ne işe yarar ki,’ diye geçirdi aklından, Alice.” (Kıymet Erzincan Kına’nın çevirisiyle)
Lolita Vladimir Nabokov
“Lolita, hayatımın ışığı, kasıklarımın ateşi. Günahım, ruhum, Lo-li-ta; dilin ucu damaktan dişlere doğru üç basamaklık bir yol alır, üçüncüsünde gelir dişlere dayanır. Lo-li-ta.”(Fatih Özgüven’in çevirisiyle)
Otomatik Portakal | Anthony Burgess
“- Eee, ne olacak şimdi ha?
“Ben vardım, yani Alex, yanımda da üç kankam, yani Pete, Georgie ve Dim, ki Dim cidden epey budalaydı ve Korova Sütbarı’nda oturmuş akşam ne yapacağımıza karar veriyorduk, arsız karanlık, buz gibi kış piçlik yapıyordu, ama yağmur yoktu.” (Çeviri: Dost Körpe)
Tıkanma | Chuck Palahniuk
“Eğer bunu okumaya niyetliyseniz vazgeçin. Birkaç sayfa okuduktan sonra, burada olmak istemeyeceksiniz. Bu yüzden unutun gitsin. Gidin buradan. Hala tek parçayken hemen kaçın.” (Çeviri: Funda Uncu)
Şampiyonların Kahvaltısı | Kurt Vonnegut
“İki yalnız, sıska, oldukça yaşlı beyaz adamın, hızla ölmekte olan bir gezegende karşılaşmalarının hikayesidir bu.” (Handan Balkara çevirisiyle)
Lady Chatterley’in Aşığı | D.H. Lawrence
“Aslında trajik bir çağ bizimkisi, bu yüzden onu trajik olarak görmeyi reddediyoruz. Büyük tufan kopmuş, yıkıntıların arasındayız şimdi, yeni yeni küçük yaşam alanları kurmaya, küçük küçük umutlar beslemeye başladık. Doğrusu zor iş; geleceğe uzanan düz bir yol yok şimdi, bunun yerine bir çember çiziyoruz ya da düşe kalka ilerliyoruz. Dünya başımıza yıkılmış olsa da yaşamak zorundayız.” (Meram Arvas’ın çevirisiyle)
Amerikan Sapığı | Bret Easton Ellis
“TERK ET BÜTÜN UMUDU EY SEN BURAYA GİREN diye karalamışlar Onbirinci Sokak’la Birinci Cadde’nin köşesinin yakınlarındaki Chemical Bank’ın yan duvarına kan kırmızısı harflerle ve harfler Wall Street’ten dışarı doğru akan trafikte öne doğru sarsılan taksinin arka koltuğundan görülecek kadar büyük.” (Çeviri: Fatih Özgüven)
Gazap Üzümleri | John Steinbeck
“Son yağmurlar, Oklahoma’nın kırmızı ve gri topraklarının bir bölümüne sessiz sedasız, topraktaki yarıkları daha fazla derinleştirmeden geldi.” (Çeviri: Gülen Fındıklı)
Fahrenheit 451 | Ray Bradbury
“Yakmak bir zevkti. Bazı şeylerin yitmesini, kararmasını ve değişmesini görmek özel bir zevk veriyordu. Avuçlarında, dev piton yılanını andıran bakır çinko alaşımı hortumla dünyaya zehirli gazyağı püskürtürken, kanının beyninde zonkladığını hissediyordu… Elleri, tarihin paçavralarını ve kömürleşmiş kalıntılarını yok etmek için ateş ve alevin tüm senfonilerini olağanüstü bir şekilde yöneten bir orkestra şefinin elleriydi. Duygusuz kafasında 451 numaralı sembolik başlığı, gözlerinde bundan sonra neler olacak düşüncesiyle turuncu alevler vardı.” (Çeviri: Zerrin Kayalıoğlu ve Korkut Kayalıoğlu)
Noel Şarkısı | Charles Dickens
“Marley ölmüştü. Bunu baştan belirtelim. Bu konuda hiçbir kuşku yok. Papaz, belediye memuru, cenazeci ve de mirasçı, gömme kağıdını imzalamışlardı. Scrooge da imzasını basmıştı. Scrooge’un imzası borsa çevrelerinde çok saygın ve geçerliydi. Demek ki Marley, halk ağzında denildiği üzere, kapı çivisi gibi ölüydü.” (Çeviri: Nihal Yeğinobalı)
Baba “| Mario Puzo
Her büyük servetin arkasında bir suç gizlidir. (Balzac)
Amerigo Bonasera New york Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesinin salonunda oturmuş, adaletin yerine getirilmesini bekliyordu; kızını insafsızca yaralayan, onun şerefiyle oynayan kişilerden adaletin eliyle intikam almış olacaktı.” (Çeviri: Özoy Süsoy)
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört | George Orwell
“Pırıl pırıl, soğuk bir nisan günüydü; saatler on üçü vuruyordu. Dondurucu rüzgardan korunmak için çenesini göğsüne gömmüş olan Winston Smith, bir toz burgacının da kendisiyle birlikte içeri dalmasını önleyecek kadar hızlı olmasa da, Zafer Konutları’nın cam kapılarından çabucak içeri süzüldü.” (Çeviri: Celal Üster)
Bir Uzay Efsanesi | Arthur C. Clarke
“Kuraklık başlayalı on milyon yıl kadar olmuş, korkunç sürüngenlerin dönemi henüz sona ermişti. Burada, bir gün Afrika olarak anılacak olan Ekvator’da, varolma savaşı vahşetin yeni bir doruğuna ulaşmış, ancak ortaya bir galip çıkmamıştı henüz. Bu çocuk, kurak topraklarda sadece küçük, çevik ve vahşi olanlar gelişebiliyor ya da hayatta kalabilme umutları olabiliyordu.” (Çeviri: Oya İşeri ve Ardan Tüzünsoy)
Pi’nin Yaşamı | Yann Martel
“Istırabım beni mutsuz ve kederli etmişti. Üniversite eğitimi ve düzenli, dikkatli dini alışkanlıklar beni yavaş yavaş hayata döndürdü. Bazı insanlar garipsemiş olsa da, dini alışkanlıklarımı sürdürdüm. Lisede bir yl okuduktan sonra, Toronto Üniversitesi’ne girdim ve iki fakültede birden öğrenim görmeye başladım. İlahiyat ve hayvanbilim bölümlerinde. Dördüncü yılımdaki ilahiyat tezim, on altıncı yüzyılın ünlü Kabalacısı Safed’li İsaac Luria’ya ait evrenbilim kuramının bazı öğelerini içeriyordu. Hayvanblim tezim ise üç parmaklı tembelhayvanların tiroit bezleriyle ilgili işlevsel bir analizdi. Tembelhayvanları -sessiz, sakin ve içgözlemsel- seçme nedenim yorgun benliğimi biraz olsun rahatlatmaktı.” (Çeviri: Aylin Yengin)
Anna Karenina | Leo Tolstoy
“Mutlu aileler birbirlerine benzerler. Her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” (Çeviri: Ergin Altay)
Zaman Yolcusunun Karısı | Audrey Niffenegger
“Benim durumunun asıl inanılmaz yanı, aslında gerçek olmam. Bu gelip gitmelerin, yer değiştirmelerin bir mantığı,bir kuralı var mı? Yerinden kımıldamamanın, her anı şimdiki zamanla doldurmanın bir kuralı var mı?” (Elvan Umur’un çevirisiyle)
Mezbaha No: 5 | Kurt Vonnegut
“Hepsi yaşandı bunların. Aşağı yukarı. En azından savaş kısımları gerçek. Tanıdığım biri, başkasına ait bir demliği aldığı için sahiden vuruldu Dresden’de. Bir diğeri, şahsi düşmanlarını savaştan sonra kiralık katillere öldürteceği tehdidini sahiden savurdu. Vesaire. İsimlerin hepsini değiştirdim.” (Algan Sezgintüredi çevirisiyle)
Otostopçunun Galaksi Rehberi | Douglas Adams
“Galaksinin Batı Sarmal Kolu’nun bir ucunda, haritası bile çıkarılmamış ücra bir köşede, gözlerden uzak, küçük ve sarı bir güneş vardır. Bu güneşin yörüngesinde, kabaca yüz kırksekiz milyon kilometre uzağında, tamamıyla önemsiz ve mavi-yeşil renkli, küçük bir gezegen döner. Gezegenin maymun soyundan gelen canlıları öyle ilkeldir ki dijital kol saatinin hâlâ çok etkileyici bir buluş olduğunu düşünürler.” (Nil Alt’ın çevirisiyle)
Zorba | Nikos Kazancakis
Onu ilk kez Pire’de tanıdım. Girit’e gidecek vapura binmek üzere limana gelmiştim. Neredeyse sabah olacaktı. Yağmur yağıyordu. Güçlü bir siroko rüzgârı esiyor, denizin serpintileri küçük kahveye kadar geliyordu. Camlı kapılar kapalı olduğu için hava, insan soluğu ve adaçayı kokmaktaydı. Dışarısı soğuktu, camlar, insan soluklarından buğulanmıştı. Keçi kılından kahverengi fanilalar giymiş ve burada sabahlamış birkaç denizci, kahve ve adaçayı içiyor, buğulu camlardan denize bakıyorlardı.
Yüzyıllık Yalnızlık | Gabriel Garcia Marquez
Albay Aureliano Buendia, yıllar sonra idam mangasının karşısına dikildiğinde, babasının onu buzu keşfetmeye götürdüğü o çok uzaklarda kalmış ikindi vaktini anımsayacaktı.
Üç Anadolu Efsanesi | Yaşar Kemal
Hey kardeşler, hey dostlar, yolda belde, tavlada tarlada, kırda ovada durup da bizi dinleyenler, okuyanlar, dünyanın kaç bucak olduğunu soranlar, bilenler, hey yedi iklim dört bucağı gezenler, size bir destanımız var. İnsanoğlu şu dünyada neyi arar, arasa arasa dostluğu kardeşliği arar, sözü çok uzatmak neye yarar… Biz başlayalım Köroğlu’nun hikâyelerini anlatmaya birer birer.
Ana | Maksim Gorki
Kentin dışındaki işçi mahallesinin üzerinde dumanlı, isli hava her gün fabrikanın düdüğüyle titrer, uğuldardı; bu çağrıya uyanan, uyku sersemliğini üzerlerinden henüz atamamış asık yüzlü insanlar kül rengi küçük evlerinden sokağa ürkmüş tahtakuruları gibi boşalır, sabahın ayaz alacakaranlığında çamurlu sokakta fabrikanın yüksek taş duvarlarına doğru yürürlerdi; fabrikanın duvarlarındaki kare biçimindeki onlarca göz vıcık vıcık çamurlu sokağı aydınlatarak işçileri kayıtsız bir özgüvenle beklerdi. (Çeviri:Ergin Altay)
Yengeç Yürüyüşü | Günter Grass
“Peki neden şimdi?”dedi ‘biri’; bu konuşan ben değilim. Şimdi; çünkü annem bana durmadan… Çünkü ben o zamanki gibi, çığlık suyun üzerine yayıldığında bağırdığım gibi bağırmak istemiştim, ama becerememiştim…Çünkü hakikat, üç satırı geçmez…Çünkü ancak şimdi…(Çeviri: İlknur Özdemir)
Hakkaride Bir Mevsim | Ferit Edgü
Söyledim değil mi, teknem kayalara çarpıp battı.
Ve kendimi burada buldum. Söyledim değil mi, kızgın kumların üstünde değil, deniz kıyısında değil, başı bulutlarda bir yerdeydi bu kayalar. Kendime geldiğimde insanlara denizi ve tayfaları sordum. Hiçbir şey anlamadılar. Karların üstüne, (çünkü karla kaplı kayaların üstünde bulmuştum kendimi) bir çubukla denizin dalgalarını çizdim.
Beyaz Geceler | F.Dostoyevski
“Harika bir akşamdı; böyle bir akşam insana ancak gençken nasip olur sevgili okur. Gökyüzü öyle yıldızlı, öyle berraktı ki, onu gören kendine sormadan edemezdi: Nasıl olur da böyle bir göğün altında türlü türlü suratsız, kaprisli insan yaşayabiliyordu?barış zeren