ÇİÇEKLİ GÖMLEK VE BAYRAM SABAHI | Hasan Zan
Soğuk bir kış günüydü. Annemin sabah namazından beri tencereye koyduğu etin keskin kokusu bütün evi sarmıştı. Pencerenin kenarına oturmuş dışarıyı izliyordum. Dışarı da rüzgâr ıslık sesi çıkartıp beni korkuturken içeride ise annemin yaktığı odun sobasının sesi beni sakinleştiriyordu. Rüzgârın sesi evimizin karşında yer alan mezarın görüntüsüyle birleşince nefesim kesiliyor, tuvalete gitme ihtiyacı hissediyordum. Çoğu zaman mezarın içindeki ölülerin gezindiğini görürdüm. Bir tek benden birkaç yaş büyük ablam inanırdı bana, hatta bir ölünün onu bacağından tuttuğunu ve ona sarelle verdiğini söyler dururdu. Abilerim bu durumumuza sürekli güler babam ise üzerimize okuyup üfler, annem bunlarla yetinmeyip bizi ziyaret ziyaret gezdirirdi. Sanırım bu korkunun üzerimde yarattığı etkiden olmuş olacak ki uzun zamandır altımı ıslatıyorum. Tam da bu yüzden, uyandığımdan beri korkunç bir fırtına ve tipinin çıkmasını ve bayramın iptal olmasını istiyordum.
Babamdan bayram için yirmi cepli bir pantolon istemiştim. Yirmi cepli bulamamıştı ama on altı cepli bir pantolonu bulup benim için almıştı. Sanırım bu bayramın en havalı pantolonunu ben giyecektim. Heyecandan pantolonu geceden giymiştim. Sabah uyandığımda bir ıslaklık hissetmiş uzun süre dua okuyup Allah Baba’dan altımı ıslatmamayı dilemiştim. Bütün dualarım boşa çıkmış, annemin yatak çarşafın altına koyduğu şantiye naylonu işe yaramamış döşek bile ıslanmıştı. Annemden korkuttuğum için ablama rüyamda ölülerin benle yakan top oynadığını söyledim. Ablam annemden gizli hemen banyoyu hazırladı ve pantolonumu yıkayıp sobanın çubukları üzerine yerleştirdik birlikte. Bizim burada çocukların şeker toplaması öğlen ezanına kadar sürdüğü için pantolonumun kurumasının imkanı yoktu. Birkaç çocuğun evimize gelip şeker almasının üzerinden epey bir zaman geçmişti.
Kısa bir zaman sonra korktuğum başıma geldi, sınıf arkadaşım, aynı zamanda bu bayramda beraber gezmek için sözleştiğim arkadaşım Veysi’nin kalın ve tok sesi görüntüsünden önce bana ulaşıyordu. Islak pantolonuma bakıp bir an dünya yok olsun istedim. Veysi’nin sesi rüzgârın uğultusunu bile bastırırken görüntüsü köşe başında belirdi. Bu soğuk güne rağmen çiçekli kısa kollu bir gömlek ve sarı spor ayakkabılarıyla tam bir İstanbullu gibi giyinmişti. Veysi’nin eve girip şekerliği boşaltması ve sobanın üstündeki ıslak pantolonu görüp iri cüssesine hiç gitmeyen ince gülüşü beni oldukça sinirlendirdi. Annem ise tüm bunları düşünmüş olacak ki hafızlık yarışmasında kazandığım ve ancak babama olabilecek kumaş gri pantolonu daraltıp kısaltmıştı. Bayram öncesi Fak-fon’un neredeyse bütün çocuklara dağıttığı sarı, yakaları geniş gömleğim kocaman spor ayakkabılarımla bir İstanbullu olamasam da bir bayram bebesine dönüşmüştüm. O gün Veysi’nin herkesi tanıması işimize yaramış, kilolarca şeker ve dörder paket sigara toplamıştık. Bu sigara ve şekerleri hemen nakite çevirip birer top satın almıştık. Gerçi benim top hemen patlamıştı, Veysi’nin topu da cinler tarafından korunan bir kuyuya düşmüştü. Takım kaptanları olmayı düşünürken başka takımların yedek oyuncuları olmuştuk. Buna rağmen hayatımın en unutulmaz bayramıydı.
Aradan yirmi yıldan fazla bir zaman geçti, yine bir bayram sabahına uyandım ve aklıma senin çiçekli gömleğin geldi. Covid-19 denilen bir hastalık yüzünden sokağa çıkma yasağı var ama ben bir yolunu bulup seni ziyarete geldim. Eski evi taşımamıza rağmen evimiz yine de mezarlığa çok yakın ve söylediğim yalandan olacak ki rüyamda sürekli ölülerle yakan top oynuyorum ama bu rüyalara rağmen senden korkmuyorum, biliyor musun?